4 Temmuz 2012 Çarşamba

İSMET ÖZEL YAZILARI -23-

BİR MODA GELİR BİR MODA GİDER

Yalnızca giyim kuşamın değil aynı zamanda davranış ve düşüncelerin de modası vardır. Ne ki kolayca değiştirilebilir onun modası kısa sürer. Elbise modasının altı ayda bir değişmesinin ve buna mukabil insan huylarının hiçbir modaya tâbi olmayışının sırrı buradadır. Huylarımız değişmediği halde düşünce ve davranışlarımızı modaya uydurabiliriz. Ne var ki şimdilerde düşünce ve davranış modası bakımından büyük bir sıkıntı yaşanıyor.



Yirmi birinci yüzyıla yani Hıristiyan çağının üçüncü milenyumuna girilirken düşünce ve davranış bakımından herhangi bir baskın moda eğiliminden bahsetmek mümkün değil. Daha doğrusu, kafası olan herkesin kafasına göre “takılması” moda. Kafasızlar da her kafalıdan birinin modasına uyacak. Zaman bu zaman.

Biz Türkler modasızlık çağına iki düşünce ve davranış modasını eskitmiş olarak giriyoruz: Sosyalizm (1960-1980) ve İslâmiyet (1980-2000). Birbirini takip eden yirmişer yıllık iki moda Türk toplumunu meşgul etti. Sosyalizm ve İslâmiyet gibi tarihte kökleri ve temelleri yer kaplayan insan yaklaşımlarına “moda” vasfı yakıştırmak uygun mudur? Elbette değildir. Ne sosyalizm, ne de İslâmiyet insan için heva vü heves konusu olacak uğraşı alanları açmaktadır.

Bunlar insanın sınırlı bir zaman dilimi içinde toplum tarafından yadırganmayı önlemek için üstüne iliştirip sonra onu başka düşünce ve davranışlarla ikame edebildiği yaklaşımlar değildir. Sosyalizm ve İslâmiyet bünyelerinde moda haline gelmeye müsait vasıflar barındırmaz. Fakat Türkler her şeyi, sosyalizmi ve İslâmiyet’i bile moda şekline sokacak derecede ayran gönüllüdür. Türkler “âlemle gelen düğün bayram” dedikleri için sadece modaya kapılmakta geç kalmaktan korkarlar. Düşünce ve davranışlar bakımından Türkiye’de hep “heyelân” olur.

Türklerin sosyalizmi ve İslâmiyet’i moda durumunda kavradıklarını nereden anlıyoruz? Gerek düşünce ve gerekse davranış itibariyle Türk toplumu katında sosyalizme ve İslâmiyet’e dayanma noktası sağlayabilecek hiçbir büyük isim çıkarmayışlarından. Türkiye’de 1960-1980 yılları arasında sosyalist iddialarla öne fırlayanlar aralarından bir Plehanov, bir Gramsci çıkarmak şöyle dursun sosyalizmi birinci elden öğrenme gayreti bile göstermediler.

Öyle ki okuduklarına, yaptıklarına bakıldığı zaman sanki onlara bi modaya uyma başarısından fazlası gerekmiyordu. Karşısında olmaları gerekenlerin maşası olduklarını ya bilmek istemediler veya bilmeyecek kadar zavallıydılar. İslâmiyet’i moda durumunda kavrayanların vaziyeti sosyalistlerinkinden daha içler acısıydı. Çünkü bunların zihin kapasiteleri nedense bir namaz hocası risalesini aşabilecek seviyeye yükselmemişti.

Onları aralarından hangisi olursa, bir İbn Rüşt, bir Gazzali çıkarmadıkları suçlamasına muhatap kılmak saçma olur. Sadece İslâmiyet’in kökleri ve temelleri konusunda düşünmeye ve bilgilenmeye açık bulunmaları yeterdi. Oysa aşkınlığa varan her zihin faaliyeti onlarda namaz hocası zihniyetini kaybetme korkusu uyandırdı. Moda olarak İslâmiyet’in yandaşları namaz hocasındaki içkinliğe de talip değildi. Eğer olsalardı namaz hocası bilgilerine sadakat gösterir ve baskın hayat tarzı yerine namaz hocasıyla uyumlu bir yaşama biçimi elde etmeye dönük bir ömür sürerlerdi.

 
Millî Gazete / 15.1.2001

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder