İSMET ÖZEL YAZILARI -16-
HAREM AĞALARININ MÜSABAKASI
Son günlerde bazı haberler size şaşırtıcı mı geliyor? Durup dururken nereden çıktı bu işler, diye mi düşünüyorsunuz? Öyleyse, doğduğumuz günden beri Türkiye'de yaşadığımız halde, Türkiye'ye daha alışamamışsınız. Size Türkiye'ye alışmanızı tavsiye edecek değilim.
Çünkü alışmak çoğu kez bir eyyamcı haline dönüşmekle sonuçlanıyor ve bu da ahlâken alçalmaktan başka bir şey değil. Bozuk bir Türkçe'yle size ancak şu tavsiyede bulunacağım: "Boş yere heyecan yapmayın!". Gördüğünüz gibi artık sadece bozuk Türkçe'yle anlaşabiliyoruz. Ülkemizde olan biteni ve bilhassa medya aracılığıyla haberdar olduğunuz hususları felsefeye, tarihe, sosyal bilimlere veya bunlara benzer bir takım disiplinlere vukufunuz sebebiyle edindiğiniz kıstasları esas alarak değerlendirmeye, anlamlandırmaya kalkışırsanız hop oturup hop kalkacağınızı tahminde güçlük çekmem. Böyle yapmayın, sinirlerinizi harap edersiniz. Hatırlayın ki sizin etliye, sütlüye karışmanıza zaten meydan vermemişlerdi. Şimdilerde etliler ve sütlüler birbirine karışıyorsa, bundan size ne? Ama sizin mezbahanız ve/veya mandıranız varsa, tabiî ona da ben karışmam.
Bazı dolaplar dönüyorsa bunu huzursuzluk vesilesi yapmamak lâzım. Çünkü bu dolaplar dönmek için imâl edilmişlerdir. Türkiye Cumhuriyeti'nin dengesi 1960'ta, 1970'te, 1980'te, 1990'da olduğundan şimdi (bin yılın bitimine altı ay kala) daha kararlı. Her biri kendine mahsus hassasiyeti yüklenmiş geçen onarlı yıllar ülkemizin yeniden ve kabule mazhar bir şekilde tanımlanıp tanımlanamayacağı hususunda bir arayışın canlı tutulduğu yıllardı.
Artık o kabil duyarlıktan, duyarlığın verdiği rahatsızlıktan kendini arıttı ülkemiz. Sosyalizm, Kürt meselesi ve İslâmcılık gibi devletin mahiyetini tartışmaya açan kıpırdanışların akıbetleri nokta-i nazarından bakacak olursanız artık Türkiye'de âsâyiş berkemâl. Gerçi zikrettiğimiz konuların hiçbiri bakımından menfi veya müspet bir çözüm hasıl olmuş değil. Lâkin süreç içinde her biri bir diğeri aleyhine kullanılarak nizâmı tehdit edebilecek herhangi bir unsura hareket imkânı bırakılmadı ve üstelik ortalarda bu akımlara kapılanlar katında intizâmı bozacak bir temayül görünmüyor.
Bu sükûnete erişimiz geride kargaşa ve çatışmayla tozu dumana katan bir evreyi bırakmamızın sonucu mudur? Hayır, hiç de değil. Son kırk; ama bilhassa son yirmi yılın siyaset sahnesindeki oyun gittikçe temposu düşen ve nihayet mekanik tekrarlara indirgenen karakterdeydi. İşin ilginç yanı şu ki oyunun mekanize hale gelmesinde rol alan siyasi aktörlerimizin vasıflarını harem ağalarının vasıflarına nispet edebiliriz. Onlar aralarında bir performans müsabakası yaşadılar. Aralarından hangisi en yüksek performansı göstermiş olursa olsun, bu başarı haremdekilerin haremde bulunuş sebebi üzerinde bir tesir hasıl etmedi.
Yenişafak
22 Haziran 1999 Salı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder