4 Temmuz 2012 Çarşamba

İSMET ÖZEL YAZILARI -17-

RÖVANŞA NE OLACAK?

Siyasi gelişmeleri merak dolu bir çabayla izlediğim ömrüm boyunca görüp geçirdiklerim dolayısıyla hangi zihnî başarıya erebildiğimi bana soracak olsaydınız; cevaben yaşadığımız toprakları vatan kılmak için yapılanlarla bu topraklarda saltanat sürmek için yapılanları aynı kefeye değil, iki ayrı kefeye, karşılıklı iki ayrı kefeye koyma başarısına erdiğimi övünçle söylerdim.



Türklerin siyasi hayatı bir kutupta egemenlik istemi, karşı kutupta vatanlaştırma bilinci yer alacak şekilde ve nadiren açık, çoğu zaman üstü örtük bir çatışmanın eseri olarak varlık kazanmıştır.

Hükmetme iradesini izhar edenler bugüne kadar vatan bütünlüğünün temininde şekil şartlarına uyulmasından tatmin sağlamış; buna mukabil vatanlaştırma şuuru taşıyanlar durumun şeklen kurtuluşunun bedelini ödemeleri sebebiyle tatminsiz kalmıştır. Yaşadığımız topraklarda son beş yüz yıl süresince değişimin insan ilişkilerine ilâve ettiği çarpıklık çok sayıda insana "Çektiklerimiz bu neticeye mi râcî olacaktı?" sorusunu sordurmuş ve bunlar her siyasî açılımdan bir rövanş imkânı doğacağı ümidini saklı tutmuşlardır.

Günümüz Türkiye'sinde herhangi bir toplum öbeğine mahsus kılınabilecek siyasi açılım beklentisinden söz etmek imkânı yoktur. Yenileşmek için toplum örgütlenmesinde bütünlüğü gözeten yeni bir güç kaynağına başvurmak yönünde herhangi bir önerinin işaretleri yok önümüzde. Egemenlik istemi toplumun ayrı ayrı her katmanı üzerine bütün ağırlığıyla çökmüş haldedir. Vatanlaştırma bilinci ise çekinik bir ruh durumu olarak kendi üzerine kapanmaktan başka bir tutuma güç sağlayamıyor.

Geçerli toplumsal hedefler gibi görünen ve itiraz edenleri kolayca suçlu konumuna düşüren demokrasi, serbest piyasa ekonomisi, hukukun üstünlüğü gibi kavramlar bir açılıma değil; bilakis bir kayıtlı bir alanın çerçevesine işaret ediyor. Günümüzün geçerli toplumsal hedeflerine ulaşıldığını varsayalım: Diyelim ki Avrupa ölçülerinde bir demokratik düzeni işletmeyi başardık, diyelim ki çok başarılı bir özelleştirme programı sayesinde devleti iktisadi faaliyet alanı dışına tamamen çıkardık, diyelim ki Türkiye insan haklarının asla ihlâl edilmediği bir ülke durumuna geldi. Ulaşılan hedefler aynı zamanda o hedeflere ulaşılmasını mümkün kılanların haklarının iadesinin kanıtı olacak mıdır? Bu sorunun cevabının evet olduğunu söyleyenlerin alnını karışlarım. Türküm, doğruyum, çalışkanım...



Yenişafak
19 Haziran 1999 Cumartesi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder