4 Temmuz 2012 Çarşamba

İSMET ÖZEL YAZILARI -14-

KOPUK

Abdullah Öcalan'ın idamı gerçekleşirse bu vakıanın Türkiye'nin Avrupa'dan kopması sonucuna varacağı tehdidinden hepimiz haberdarız. Bu işin içinde bir iş var. Avrupa'dan kopma ifadesinin basit, kaba ve tek boyutlu bir yaklaşımın ürünü olduğunu sanmak beynelmilel ilişkilerin özüne tamamen yabancı kalmak demektir. Tehdidi savuran Avrupa öyle bir dil kullanıyor ki anlaşılmaya değerdir. 



Kopukluk ifadesinin bir gerçeğe işaret etmek üzere değil de bir tehdidi tecessüm ettirmek kastıyla kullanılması da anlaşılmaya değerdir. Avrupa'nın Türkiye'ye söylediği "Filânca işi yaparsan seni dışlamakta tereddüt etmem" şeklinde değildir. Avrupa bilakis, Türkiye'den bir gayret beklercesine: "Filânca işi yapmakla kendini benden koparmayı seçmiş oluyorsun" diyor. 
Mesele Avrupa'nın Türkiye'yi dışlaması hususunda odaklanmıyor. Zira Türkiye hiçbir zaman fiilî yapılanmanın iç işleyişini mümkün kılan esaslar bakımından Avrupa bünyesinde kabul edilmemiştir. Türkiye'nin Avrupa'yla bağlantısı bir tür "anlam" bağlantısıdır. 

OECD'den Avrupa İnsan Hakları örgütlenmelerine kadar bir çok kuruluşta Türkiye'nin varlığı o yapıda yer almasının olumlu beklentileri veya sunacağı katkı payı yüzünden değil; yer almadığı taktirde Avrupa'nın baş etmek zorunda kalacağı muhtemel "ekstra" sıkıntılar yüzünden tanınmaktadır. Üstelik Avrupa Birliği başta olmak şartıyla Türkiye'nin Avrupalı kuruluşlar yanında pek öyle ahım şahım bir ağırlığa sahip olduğunu söylemeye hiç birimizin gücü yetmez. Avrupa Türkiye'ye hiçbir dönemde kucak açmadı ki şimdi içinde bulunduğumuz şartlarda ve belli tutumlar sebebiyle onu tersliyor olsun. 

Öyleyse Türkiye'nin Avrupa'dan kopacağı tehdidinin zihniyet değişimine taallûk eden tarafının keşfi gerekiyor. Tehdit genç Türkiye Cumhuriyetiyle son yetmiş beş yılda Avrupa iktidar odakları arasında ihdas edilmiş ve kabul görmüş irtibat ağının geçersizliğine karar verileceği yönünde bir ağırlık sahibidir. Avrupa iktidar odakları Türkiye'nin ABD ve İsrail'le kuracağı muhtemel bağlantılarda kendi ölçüleri dahilinde bir meşruiyet meselesinin bundan böyle gündeme geleceğini ve meselelerin (ve bilhassa Kürt meselesinin) hallinde bir taraf olma imtiyazını Türkiye'ye tanımayacağı tehdidini savurmaktadır. 

Avrupa'nın Türkiye'ye söylediği "Ben seni kopartıp atıyorum" değildir. Türkiye'yi kendinin parçası saymadığı için böyle demiyor. Onun dediği: "Sen kopuk kalacaksın"dır. İşaret edilen Avrupalı zihniyetiyle düzenlenmiş bir dünyadaki kopukluktur. 




Yenişafak
2 Temmuz 1999 Cuma 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder